22 Ocak 2015 Perşembe

Nietzsche'nin ''Tanrı öldü'' Sözünün felsefi incelemesi

         TANRI ÖLDÜ MÜ?
    Nietzsche yaşadığı dönemde anlaşılamamış, çağının çok ilerisinde yaşayan, oldukça orijinal fikirlere sahip bir filozoftur. Kendisi de anlaşılmadığını ‘’Ben bu kulaklara göre ağız değilim.’’ sözüyle ifade etmiştir. Bu makalede artık Nietzsche’yle özdeşleşmiş olan ‘’Tanrı öldü.’’ sözünü anlamaya çalışacağız. Bu söz asla basit bir ateizme indirgenmemelidir. Sözün altında yatan anlamlar dikkate alınmalıdır. Şunu da belirtmeliyiz ki Nietzsche oldukça dindar bir aileden gelmiş filozoftur ama o hristiyan  geleneğine körü körüne inanmamış sorgulamıştır. Her şeyi sorgulamış ve aklına yatmayan her şeye karşı bir tutum sergilemiştir. Herkesin sorgulamaktan korktuğu Tanrı fikrini sorgulamıştır. ‘’ İnsanı yaratmak mı Tanrının büyük hatasıydı! Tanrıyı yaratmak mı insanın büyük hatasıydı!’’ sorgulamasını yapmıştır. Bu oldukça derin bir sorgulamadır.’’ Bedeni ve hayatı aşağılayan tanrı katını ve kurtarıcı kan damlasını bulan hastalardır. Fakat bu tatlı ve karanlık zehri bile bedenden ve yaşamdan alıyorlardı. Acınacak durumlardan kaçmak istiyorlardı. Fakat yıldızlar onlara çok uzaktı. O zaman içlerini çekerek ‘Ne olur başka bir varlık ve mutluluğa ulaştıracak tanrısal yollar olsa’ dediler. Böylece kendi çıkmazlarını ve kanlı içkilerini bulmuş oldular. sözleri sorgulamanın parçasıdır.  Nietzsche ise cesur bir filozoftur. ‘’Eskiye geri dönemeyiz, gemileri yaktık; yapılabilecek tek şey sonuç ne olursa olsun cesur olmaktır.’’ sözü bunu kanıtlar niteliktedir. O insanların sorup sorgulamadan adeta bir koltuk değneği gibi tutunduğu Tanrı, din gibi sorgulanması zor kavramları sorgulayan bir filozoftur. Ona göre öteki dünyanın ilan edilmesine yol açan başlangıçta bir takım güdüler veya gereksinimler değil belli değer olgularının yorumlanmasında bir başka anlama gelecek aksaklıktı.
   Nietzsche felsefesinin çıkış noktası insanların kendileriyle dünyayla ve neyin gerçekten asli bir değere sahip olduğuyla ilgili geleneksel düşünme tarzlarının insanları tatmin etme kapasitelerini kaybetmesi ve dolayısıyla batı kültür ve uygarlığının açıklayıcı yorumlayıcı ve değer biçici temellerinin aşınması savunmasız hale gelmesi ve geride aydınlanmacı akılcılığı ve bilimi olduğu kadar modern sanat ve romantizm tarafından da doldurulamayacak derin bir boşluk bırakırsak tamamen çökmesi olgusu ya da gerçeği bulunmaktadır. Tanrının ölümü ifadesine göndermesi nihilizmin bütün yanılsamalarla baş edebilecek hayatı olumlayıcı bir alternatifin bulunmaması durumunda felaketle sonuçlanması muhtemeldir. Tanrının ölümü karşısında hümanizmin de anlamı olmadığını söyler. Hümanizme karşı çıkışında insanı tanrılaştıran ona hayvani varoluşu aşma imkanı veren başarıların temelinde hakikatin değil de yanlış ve yanılsamaların bulunduğunu göstermeye çalışmıştır. Onun için asli olan yaratmadır. Kendini var etmedir. Yunanlılar hakikatin peşindedir ne zaman ki Sokrates çıktı her şey değişti der. Ahlakı zayıfların güçlüleri yenmek için kullandığı bir şey olarak görür. Zayıfların erdemi vardır. Sokrates aslında metafizik bir başlangıçtır. Nietzsche için metafizik insanlığın temel yanlışlarını sanki onlar hakikatmiş gibi ifade eden sözde bir bilimdir. Ona göre Sokrates felsefeyi ruhsuz anlamsız bir etkinliğe dönüştürmüştür, felsefenin amacı Platonculuk’u tersine çevirmektir.’’ Yanılgı biz insanlar arasında kutsanmıştır ve din ahlak adını almıştır.’’  Ahlakçı gelenekten nefret etme sebebi insan doğasına aykırılığıdır. ‘’Ahlaki değer yargıları olumsuzlama yollarıdır, ahlak kişinin var olma istencine sırt çevirmesinin bir biçimidir.’’’’ Neden olarak ruh yanılgısı gerçeklikle karıştırılmıştır. Ve gerçekliğin ölçütü yapılmıştır bu! Ve sonra da Tanrı olarak adlandırılmıştır!’’  ‘’ Geliştirdiğimiz Tanrı kavramı şimdiye kadar varoluşun en büyük reddiydi. Tanrı’yı reddediyoruz. Tanrıyı inkar etmekle mesuliyeti de reddetmiş oluyoruz.’’ ‘’ Bir zamanlar Tanrıya karşı işlenen günah en büyük günahtı, ama Tanrı öldü, onunla birlikte öldüler o günahlarda. Yeryüzüne karşı günah işlemek şimdi en korkuncudur ve bilinmezin özünü yeryüzünün anlamından üstün tutmak!’’  Tanrının ölümü bir nevi ahlaki yapının çöküşüdür. ‘’ Tanrı nerede? Size söyleyeceğim. Öldürdük onu-siz ve ben.’’ demesi bundandır. Hristiyan ahlak ve dinini gerçekten tümüyle kopmuş görür.’’Hristiyanlığın dünyayı kötü çirkin bulması çözümdü, bu çözüm dünyayı çirkinleştirdi kötüleştirdi.’’’’ Tanrı kalbinizdekileri görüyor kalbinizden geçenleri biliyor demek, hayatın en derin, en yüksek arzularını inkar etmek ;ve Tanrı’yı hayata düşmanlık beslemek adına hayattan çekip çıkarmak demektir. Tanrı’nın kendisinden haz hoşnut olduğunu düşünen aziz, ideal hadım edilmiş bir kişidir.. Oysa son aşamada Tanrı’nın Krallığının mevcut olduğu yerde hayat başlar…’’ Bu dünyada yapılan şeylerin öte dünyaya hizmet etmesi amacın öte dünyada iyiyi bulmak olması bu dünyayı değersizleştirir. Ölümden sonraki eşsiz cennet kurgusuyla yaşamak ideal olana evet yaşamın oluşa hayır demektir. Ölümü öğütleyenlere ‘’Ya sonsuz hayat? Bence onlar için uygun yeter ki hemen göçsünler.’’  Der.Tanrının ölümü sayesinde bu aşkınlık çöker. Tanrının ölümü düşüncesinden aşkınlığın çöküşü ve ahlaki yükümlülüğün kaybolması, yaşamı hayvansallıktan tanrısallığa geçiş olarak yorumlamanın imkansızlığı anlaşılabilir. Rahipler için ise ‘’ Ah, birisi onları kurtarıcılarından kurtarsa!’’der. ‘’ Hala kendine inanan bir halkın elbette kendine ait bir tanrısı olacaktır. Halk kendini öne çıkaran ve erdemlere bu Tanrı üzerinden tapacaktır.’’ 
   Ahlak, erdem, dindarlık zayıf insanların akıllara karşı ürettiği bir savaş biçimidir. İnsanda doğal olarak bir güç istenci vardır. Asıl olan kendini aşmaktır, kendini aşmak var olanın ötesine geçmektir. Kendini aşan insan üst insana ulaşır. Onun felsefesinde 3 tip insan vardır: Sürü insanı, özgür insan, trajik insan. ‘’Ruhun 3 değişmesini anlatacağım size. Ruhun deve, devenin aslan, aslanın çocuk oluşunu…’’ Tanrı öldü üst insanla bağlantılıdır bu yüzden bunlara da değineceğiz.
   Sürü insanı kalabalık, yığın, halk, belirli bir ahlaka sahip ama olanlar hakkında fikri olmayan, başkalarına göre yaşayan, kendi gözleri olmayan, kendi aklını kullanamayan ve hep değer yargılarına göre yaşayan tiptir. Sürü insanı ya bir ahlaka sahiptir ya da sahipmiş gibi görünür. Sürü insanı özgür değildir çünkü kendi değildir. En korktuğu şey komşusudur.’’Ne yaptığınız hiçbir zaman anlaşılmaz ama övülür ya da kınanırsınız hep.’’  Onları deveye benzetir. Taşımakla yükümlü olduğu yükler vardır sırtında. Görevleri ahlakın buyruklarına boyun eğmektir. Yaşadıkları hayat kendi hayatları değildir. Hayatlarından vazgeçtiği için özgürlükleri yoktur. Nietzsche’nin ‘’İhtiyar kadınların akşamları anlattıkları masallara bile hayret duyarız. Ve kendimizce buna ebedi karanlık deriz. Sanki hususi ve mahrem bir kapı varmışta öğrenmek isteyenlere oradan bilgi dağıtılıyormuş gibi halka ve onun vecizelerine inanırız.’’ düşüncesi sürü insanına bir göndermedir. Ve ona göre ‘’Tanrıya yakarı özünde hiçbir kişisel düşüncesi olmayan ruh yüksekliği nedir bilmeyen ya da böyle bir yüksekliği fark etmeden yaşayıp giden insanlar için icat edilmiştir.’’ Luther’e gönderme yapmayı da ihmal etmez Nietzsche ‘’ Luther doğru biçimde ‘Bilge insanlar olmazsa tanrının kendide olmaz’ dedi. Ama ‘Alıklar olmasa tanrı daha bile az var olurdu.’ Bizim için Luther bunu söylemedi.’’‘’ Sürüden birçoklarını ayartmak için geldim. Halk ve sürü varsın bana kızsın. Çobanlar Zerdüşt’e haydut desin. Ben onlara çoban diyorum. Onlar kendilerine iyiler ve adiller diyor. Ben onlara çoban diyorum; ama onlar kendilerine hak dininin müminleri diyor.’’
   Özgür insan devenin aslana dönüştüğü ruhun ikinci değişimini temsil eder. Sürüden ve sürünün ahlakından kopan ben istiyorum diyebilen gerçeklikte olan geleneği ahlakı sorgulayan bunların değersiz olduğunu söyleyen ve yeni bir doğru yaratmayan tiptir. Geleneğin dayattığı değerleri reddettiği için aslan denir. Özgür insan sorgulayan insandır. Farkında olan insandır. Aslında değer sanılan şeylerin değer olmadığını keşfeder. Bu durum trajiktir. Çünkü özgür insanın gücü değer sanılanları yıkmaya yetse de yeni değer oluşturmaya yetmez. Karşımızda gelenekten ve ahlaktan kopmuş insan tipleri görürüz. İlk adım büyük kopmadır. Boşunalık duygusu başlar. Bu değerlerin anlam verecek şeylerin olmamasıdır.Ancak Nietzsche’’ Boş inançlı kişi dindar kişiyle karşılaştırıldığında her zaman için çok daha fazla kişidir.’’der. Nihilizm bir ara dönemdir. Pek azları başka aşamaya geçer. Tanrı öldü düşüncesi insanların artık geçmek durumunda olduğu yeni aşamayı ifade eder. Yeni olacak şey üst insan varlığına hizmettir.
   Trajik insan kendi olmaya çalışan kendi gözleriyle görmek isteyen insan tipidir. Hiçbir doğru yargısı yüklü değildir. Bunlara çocuk figürü yükler. Kendi sorgular kendi olma yolundadır. Yaşama bütünüyle evet diyebilen insan tipidir. Bu her şeye evet demek anlamına gelmez. Yaşamı olduğu gibi seven insan tipidir. Kendi değerlendirmeleri olan insan tipidir. Bu yüzden bunlar çok azdır. Dünyanın anlamla doldurulması yaratıcı insanın eseridir. ‘’İyilere ve doğrulara bakın! En çok kimden nefret ediyorlar? Kendi değer levhalarını parçalayandan, bozandan, yasa bozandan: oysa o yaratıcıdır.’’  diyerek trajik insana bakış açısını ortaya koymuştur. ‘’ Yukarılara çıkmak istiyorsanız, kendi bacaklarınızı kullanmalısınız!  Kendinizi taşıtmayınız, yabancıların sırtına kafasına basmayınız!’’ Trajik insan doğru olmayan şeyi kendiliğinden yapmayan insan tipidir. Doğru olmayan bir şeyi yapmak kişinin kendine saygısıyla ilgilidir. Yaratıcı insan kendiyle gurur duyan kendisi olmaktan övünen kişidir.
   Üst insan düşüncesi değerin bu dünyadaki yeri olması hayatın niteliksel anlamıyla geliştirilmesi ve yüceltilmesini ifade eder. Yine Nietzsche’nin’’ Tanrı öldü: Ne var ki insanlığın tutumu yüzünden daha binlerce yıl gölgesinin göründüğü mağarada olabilir. Biz onun gölgesini de alt etmeliyiz.’’  ve ‘’ İnsan tanrıya akmayı durdurur durdurmaz daha çok yükselecek.’’Sözleri öneri niteliğindedir. ‘’ İnsanlığı saf yeni bulgularla yeniden kurtarılan bir doğa ile doğallaştırmaya ne zaman başlayacağız.’ diye sorar. ‘’Tanrının türbeleri mezarları değil de nedir bu kiliseler?’’ sözü onun düşüncelerini açıkça gözler önüne serer. Bedeni küçümseyenleri de unutmamıştır Nietzsche ‘’ Bedeni küçümseyenler sizin yolunuzdan gitmiyorum. Siz bence insanüstüne köprü değilsiniz.’’‘’Bana gölge gibi gelen insanüstünün güzelliğiydi. Ah kardeşlerim Tanrılardan artık bana ne!’’ 
   Nietzsche’nin doğalcı insan düşüncesine göre insan özü itibariyle iyi değildir kötüdür. Bununla birlikte insanlar yüzyıllardır insanın iyi bir varlık tarafından özel olarak yaratılmış eşsiz bir türün üyesi olduğu ve Tanrı’nın insanı yerleştirmiş olduğu evrenin teleolojik bir sistem meydana getirdiği kurgusu ya da hipoteziyle bastırmıştır. Bilim bu kurgu ya da rasyonelleştirmelerin yanlış veya temelsiz olduğunu göstermiştir. İnsanın tanrı tarafından yaratılmış özel bir varlık olduğu ya da evrende bir düzen bulunduğu fikrinin yalnızca masaldan başka bir şey olmadığı bilgisi insanların karşı koyuşuna ve ondan habersiz olma arzusuna rağmen bilincimizi adeta zorlayacaktır.  Nietzsche bunu şöyle belirtir: ‘’Ah, dünyada acıyanların deliliklerinden daha büyük delilikler nerede görülmüştür? Ve dünyada acıyanların deliliklerinden daha çok acı doğurmuş ne vardır? Yazık bütün o seven ama acımaların üstüne çıkamayan kişilere! Bir gün bana şöyle dedi şeytan: ‘Tanrının dahi kendi cehennemi vardır bu insana sevgisidir’ Ve şöyle dediğini işittim geçenlerde ‘Tanrı öldü, insana acımasından öldü Tanrı.’’’ ve yine başka bir deyişi: ‘’ Tanrı bizi sever, çünkü yaratan o bizi. Bunun üzerine ama Tanrıyı insan yarattı der incelmiş kişi. Kendi tasarladığını sevmesi gerekmez mi? Tanrıyı kendisi yarattı diye şimdi onu yadsıması mı gerek. Bu çıkarım aksıyor bunda şeytanın parmağı var.’
   Galileo Copernicus sonrasında Darwin’le sonuçlanan bir süreç var. Darwin’in önemli olduğunu görür ama Darwinistleri sevmez. Evrim teorisi Tanrı’nın gereksizliğini gösterir ama Darwin’in kanıtladığı gerçeği takip edecek cesareti yoktur der. Tanrıyı biz yarattık ve onu öldürdük. Kesin ve açık doğruya ulaşmak için Tanrıya ihtiyacın yoktur. Descartes bu noktadan başlar. Önce her şeyden şüphe duyar. Şüphe ettiğimden şüphe edemem. Düşünüyorum o halde varım sonucuna ulaşır. Spinoza ise bilme konusundaki yeterliliğe Tanrı dahi engel olamaz diye düşünür. İnsanın hakikate ulaşması için Tanrıya gerek yoktur. Tanrı istese bile şeylerin yapısına aykırı şeyler yaratamaz der. Yani dünyanın varlığı için Tanrıya ihtiyaç yoktur, dünya kendi yapısı içinde kendi kendine işlemeye yeterlidir. Bunun için Tanrıya ihtiyaç olmadığı gibi Tanrı bunu olduğundan farklı işletemez. Dünyanın yerli yerinde olması için Tanrıya gerek yoktur. Dünyanın işleyişi konusundaki bilgi için dünyanın kendi düzenli işleyişiyle anlama yetisinin ona uygunluğu yeterlidir diye düşünür. Buna aykırı şey anlama yetisinin dışında kalacaktır. Dünya hakkında bilginin oluşması için tanrısal edime gerek olmadığı gibi Tanrı bunu çelecek bir şey yapamaz. Hume ise iyi ve ahlaklı olmak için Tanrıya ihtiyaç yoktur diye düşünür. Bunu kendi özgürlük olanağımla sağlayabilirim der. Her bir insan için geçerli olabilecek özgür erdemlilik olanakları vardır başka birine ihtiyaç yoktur. Kendi bilgime dayanarak kendime yasa koyabilirim Tanrıya gerek yoktur diye düşünür.
    Gelelim konuyu anlamamıza yardımcı olacak Zerdüşt kimdir sorusuna. Zerdüşt aslında Nietzsche’nin Avrupa ötesi göze sahip olmak istemesinin dillendirilmesidir. Zerdüşt’ün hakikatin sahte yanlarıyla sorunları vardır. Nietzsche geleceğin felsefesinden bahseder. O tanrısız bir tanrısallık yaşamak ister. Zerdüşt Tanrı yoktur demez Tanrı öldü der. Ben Tanrıyı çağdaşlarımın yüreklerinde ölü buldum der. Tanrı belli bir anlamda en önemli şey olan benim ben hakikatim dememin bazı insanlarca ciddiye alınıp işlenmesiyle ölmüştür. Din doğruyu bul der oysa. Nietzsche dini inançların entelektüel bilincin kirlenmesiyle ve kendini başkalarına terk ettiğinde ortaya çıktığını söyler. Din aklın alt edilmesiyle var oluş kazanmış korku ve ihtiyaçtan doğmuştur. Gündelik hayatının boş ve monoton olduğunu düşünen insanlar dindar olur. Huzursuzluk yaşayan insanlar çareyi dinde bulur. Nietzsche bu insanlara özgür olmayı önerir.
      Tanrının ölümü modernizmin sonu veya eseri olduğuna inandığı nihilizmi ifade etmek üzere anlam ve değerin kaybolması anlamında kullandığı deyimdir. Onun dünyayı ve hayatın anlamını nihai gerçeklik olarak Tanrıya müracaat etmek suretiyle açıklama gayretleriyle seçkinleşen geleneksel dini ve metafizik düşünmede yaşamın kültürel ve entelektüel için kullandığı ifade veya verdiği ilandır.
    ‘’Sabahın aydınlık saatlerinde fener yakıp pazarın ortasında koşan deli Tanrıyı arıyorum diye bağırır.’’ Bu Tanrı inancının yitirilişinin kamusal dünyaya indiğini anlatır. Deli adamın erken gelmişim zamanım gelmemiş olay insanların kulağına ulaşmamış düşüncesi için deli adamın son sözlerine bakabiliriz. ‘’ Edimler gerçekleştirilmiş olmalarına rağmen görülmek ve duyulmak için zaman isterler. Bu olayda onlar için en uzaktaki yıldızdan daha uzaktır oysa bunu yapan ta kendileridir.’’

   Tanrının ölümünden sonra artık insan varlığına değer ve anlam verebilecek merkez kalmamıştır. Tanrının ölümü anlam ve değerin kaybolmasıdır.’’ Bütün tanrılar ölmüştür şimdi istiyoruz ki insanüstü yaşasın.’’  ‘’Bir zamanlar uzak denizlere bakarken Tanrı denirdi fakat şimdi size insanüstü demeyi öğretiyorum. Tanrı bir düştür fakat isterim ki düşünüz yaratıcı iradenizi geçmesin. Bir tanrı yaratabilir misiniz? Öyleyse bana tanrı lafı etmeyin ama pekala insanüstü yaratabilirdiniz. Belki bizzat siz olamazsınız kardeşlerim; fakat kendinizi insanüstünün babaları ve dedeleri haline getirebilirsiniz. Sizin en iyi yaratmanız bu olmalı. Tanrı bir düştür fakat isterim ki düşünüz düşünme yeteneğinizle sınırlı olsun. Bir Tanrı düşünebilir misiniz? Fakat gerçek iradeniz her şeyi insan için düşünmesi örmesi duyması mümkün bir şekle getirmeye çalışmalı. Kendi duygularınızı sonuna kadar düşünmelisiniz. Dünya dediğiniz şeyi siz yaratmalısınız. O bizzat sizin aklınız iradeniz hayaliniz sevginiz olmalı. Gerçekten ey anlayanlar bu size mutluluk vermeli. Ey anlayanlar bu ümitten yoksun olarak hayata nasıl dayanabileceksiniz? Siz ne kavranması olanaksız ne de akla uygun olmayan şeyler için doğmuş olabilirsiniz. Fakat dostlarım size yüreğimi tam açayım: Eğer Tanrılar var olsaydı ben Tanrı olmamaya nasıl dayanabilirdim. O halde Tanrı yoktur. Bu sonuca tam olarak vardım. Şimdi o beni çekiyor.’’ sözleri Nietzsche anlamamıza çok yardımcı olacaktır. Modern zamanlarda insan eski değerini kaybedince modern insan için geride sadece kendinin hiçliği kalmıştır. Bu ölüm hristiyanlık tarihinin en büyük olayı olup beraberinde diğer bütün tanrıların, Platonik ideaların ve metafiziğinde sonunun geldiğini ifade eder. Bu açıdan nihilizm hayatın kendi başına koşulsuz koşul olduğunun bilinmesine karşı koymaktan başka bir şey değildir. O, Tanrının ölümü ve nihilizmle ifade edilen değersizlik hissine varoluşun kapsayıcı karakterinin amaç, birlik veya hakikat yoluyla yorumlanamayacağı bilinciyle ulaşıldığını söyler.
   Heiddeger’e göre duyu üstü dünya etkin gücünden yoksundur. Metafizik yani Platonizm olarak anlaşılan Batı felsefesi sonuna ulaşmıştır. Tanrı öldü sözüyse nihilizmin yayılmasını teyit eder.
   Tanrının ölümü ne dünyaya ne insan eylemine sonuç yüklenemeyeceğini ima eder. Hayatın teleolojik yorumu akıl ve iyinin artık birbirinin teminatı olmadığını ifade eder. Tanrı öldü tarihsel kadere ilişkin bir teşhistir.
   Tüm değerlerin yeniden değerlendirilmesi, Hristiyan ahlakının örtüsünün açılması, nihilizm Tanrının ölümünün ayrılmaz parçalarıdır. Mesele basit bir ateizm değildir, ateizm bir inanç Tanrının ölümü ise bir olaydır. Tanrı öldü derken Avrupa kültürü ve uygarlığının geri döndürülemez biçimde değiştiren tarihsel olayı kasteder. Bu bir dünya hayat yorumunun değişimidir. Tanrının ölümü ne dünya ne insan eylemine bir ereksellik atfedilemeyeceğini belirtir. Tanrının ölümünden sonrası daha büyük sıkıntıdır. Nietzsche acıyı bertaraf etmek yerine olumlamanın yanında bizzat düşüncenin de acı olduğunu olumlamamızı söyler.

      Tanrının ölümü bir yaşam biçimini bunca zaman ayakta tutan değerlerin kendilerini duyarsız hale getirdiğinin farkına varılmasıdır.