TANRI
ÖLDÜ MÜ?
Nietzsche
yaşadığı dönemde anlaşılamamış, çağının çok ilerisinde yaşayan, oldukça
orijinal fikirlere sahip bir filozoftur. Kendisi de anlaşılmadığını ‘’Ben bu kulaklara göre ağız değilim.’’ sözüyle
ifade etmiştir. Bu makalede artık
Nietzsche’yle özdeşleşmiş olan ‘’Tanrı
öldü.’’ sözünü anlamaya çalışacağız. Bu söz asla basit bir ateizme
indirgenmemelidir. Sözün altında yatan anlamlar dikkate alınmalıdır. Şunu da
belirtmeliyiz ki Nietzsche oldukça dindar bir aileden gelmiş filozoftur ama o hristiyan
geleneğine körü körüne inanmamış
sorgulamıştır. Her şeyi sorgulamış ve aklına yatmayan her şeye karşı bir tutum
sergilemiştir. Herkesin sorgulamaktan korktuğu Tanrı fikrini sorgulamıştır. ‘’ İnsanı yaratmak mı Tanrının büyük
hatasıydı! Tanrıyı yaratmak mı insanın büyük hatasıydı!’’ sorgulamasını
yapmıştır. Bu oldukça derin bir sorgulamadır.’’ Bedeni ve hayatı aşağılayan tanrı katını ve kurtarıcı kan damlasını
bulan hastalardır. Fakat bu tatlı ve karanlık zehri bile bedenden ve yaşamdan
alıyorlardı. Acınacak durumlardan kaçmak istiyorlardı. Fakat yıldızlar onlara
çok uzaktı. O zaman içlerini çekerek ‘Ne olur başka bir varlık ve mutluluğa
ulaştıracak tanrısal yollar olsa’ dediler. Böylece kendi çıkmazlarını ve kanlı
içkilerini bulmuş oldular. sözleri sorgulamanın parçasıdır. Nietzsche ise cesur bir filozoftur. ‘’Eskiye geri dönemeyiz, gemileri yaktık;
yapılabilecek tek şey sonuç ne olursa olsun cesur olmaktır.’’ sözü bunu
kanıtlar niteliktedir. O insanların sorup sorgulamadan adeta bir koltuk değneği
gibi tutunduğu Tanrı, din gibi sorgulanması zor kavramları sorgulayan bir
filozoftur. Ona göre öteki dünyanın ilan edilmesine yol açan başlangıçta bir
takım güdüler veya gereksinimler değil belli değer olgularının yorumlanmasında
bir başka anlama gelecek aksaklıktı.
Nietzsche
felsefesinin çıkış noktası insanların kendileriyle dünyayla ve neyin gerçekten
asli bir değere sahip olduğuyla ilgili geleneksel düşünme tarzlarının insanları
tatmin etme kapasitelerini kaybetmesi ve dolayısıyla batı kültür ve
uygarlığının açıklayıcı yorumlayıcı ve değer biçici temellerinin aşınması
savunmasız hale gelmesi ve geride aydınlanmacı akılcılığı ve bilimi olduğu
kadar modern sanat ve romantizm tarafından da doldurulamayacak derin bir boşluk
bırakırsak tamamen çökmesi olgusu ya da gerçeği bulunmaktadır. Tanrının ölümü
ifadesine göndermesi nihilizmin bütün yanılsamalarla baş edebilecek hayatı
olumlayıcı bir alternatifin bulunmaması durumunda felaketle sonuçlanması
muhtemeldir. Tanrının ölümü karşısında hümanizmin de anlamı
olmadığını söyler. Hümanizme karşı çıkışında insanı tanrılaştıran ona hayvani
varoluşu aşma imkanı veren başarıların temelinde hakikatin değil de yanlış ve
yanılsamaların bulunduğunu göstermeye çalışmıştır. Onun için asli olan
yaratmadır. Kendini var etmedir. Yunanlılar hakikatin peşindedir ne zaman ki
Sokrates çıktı her şey değişti der. Ahlakı zayıfların güçlüleri yenmek için
kullandığı bir şey olarak görür. Zayıfların erdemi vardır. Sokrates aslında
metafizik bir başlangıçtır. Nietzsche için metafizik insanlığın temel
yanlışlarını sanki onlar hakikatmiş gibi ifade eden sözde bir bilimdir. Ona
göre Sokrates felsefeyi ruhsuz anlamsız bir etkinliğe dönüştürmüştür,
felsefenin amacı Platonculuk’u tersine çevirmektir.’’ Yanılgı biz insanlar arasında kutsanmıştır ve din ahlak adını
almıştır.’’ Ahlakçı
gelenekten nefret etme sebebi insan doğasına aykırılığıdır. ‘’Ahlaki değer yargıları olumsuzlama
yollarıdır, ahlak kişinin var olma istencine sırt çevirmesinin bir biçimidir.’’’’ Neden olarak ruh yanılgısı
gerçeklikle karıştırılmıştır. Ve gerçekliğin ölçütü yapılmıştır bu! Ve sonra da
Tanrı olarak adlandırılmıştır!’’ ‘’ Geliştirdiğimiz Tanrı kavramı şimdiye kadar varoluşun en büyük
reddiydi. Tanrı’yı reddediyoruz. Tanrıyı inkar etmekle mesuliyeti de reddetmiş
oluyoruz.’’ ‘’ Bir zamanlar
Tanrıya karşı işlenen günah en büyük günahtı, ama Tanrı öldü, onunla birlikte
öldüler o günahlarda. Yeryüzüne karşı günah işlemek şimdi en korkuncudur ve
bilinmezin özünü yeryüzünün anlamından üstün tutmak!’’ Tanrının
ölümü bir nevi ahlaki yapının çöküşüdür.
‘’ Tanrı nerede? Size söyleyeceğim. Öldürdük onu-siz ve ben.’’ demesi
bundandır. Hristiyan ahlak ve dinini gerçekten tümüyle kopmuş görür.’’Hristiyanlığın
dünyayı kötü çirkin bulması çözümdü, bu çözüm dünyayı çirkinleştirdi
kötüleştirdi.’’’’ Tanrı
kalbinizdekileri görüyor kalbinizden geçenleri biliyor demek, hayatın en derin,
en yüksek arzularını inkar etmek ;ve Tanrı’yı hayata düşmanlık beslemek adına
hayattan çekip çıkarmak demektir. Tanrı’nın kendisinden haz hoşnut olduğunu
düşünen aziz, ideal hadım edilmiş bir kişidir.. Oysa son aşamada Tanrı’nın
Krallığının mevcut olduğu yerde hayat başlar…’’ Bu dünyada yapılan
şeylerin öte dünyaya hizmet etmesi amacın öte dünyada iyiyi bulmak olması bu
dünyayı değersizleştirir. Ölümden sonraki eşsiz cennet kurgusuyla yaşamak ideal
olana evet yaşamın oluşa hayır demektir. Ölümü öğütleyenlere ‘’Ya sonsuz hayat? Bence onlar için uygun
yeter ki hemen göçsünler.’’ Der.Tanrının ölümü sayesinde bu
aşkınlık çöker. Tanrının ölümü düşüncesinden aşkınlığın çöküşü ve ahlaki
yükümlülüğün kaybolması, yaşamı hayvansallıktan tanrısallığa geçiş olarak
yorumlamanın imkansızlığı anlaşılabilir. Rahipler için ise ‘’ Ah, birisi onları kurtarıcılarından kurtarsa!’’der. ‘’ Hala kendine inanan bir halkın elbette
kendine ait bir tanrısı olacaktır. Halk kendini öne çıkaran ve erdemlere bu
Tanrı üzerinden tapacaktır.’’
Ahlak, erdem,
dindarlık zayıf insanların akıllara karşı ürettiği bir savaş biçimidir. İnsanda
doğal olarak bir güç istenci vardır. Asıl olan kendini aşmaktır, kendini aşmak
var olanın ötesine geçmektir. Kendini aşan insan üst insana ulaşır. Onun
felsefesinde 3 tip insan vardır: Sürü insanı, özgür insan, trajik insan. ‘’Ruhun 3 değişmesini anlatacağım size. Ruhun
deve, devenin aslan, aslanın çocuk oluşunu…’’ Tanrı öldü üst
insanla bağlantılıdır bu yüzden bunlara da değineceğiz.
Sürü insanı
kalabalık, yığın, halk, belirli bir ahlaka sahip ama olanlar hakkında fikri
olmayan, başkalarına göre yaşayan, kendi gözleri olmayan, kendi aklını
kullanamayan ve hep değer yargılarına göre yaşayan tiptir. Sürü insanı ya bir
ahlaka sahiptir ya da sahipmiş gibi görünür. Sürü insanı özgür değildir çünkü
kendi değildir. En korktuğu şey komşusudur.’’Ne
yaptığınız hiçbir zaman anlaşılmaz ama övülür ya da kınanırsınız hep.’’ Onları deveye benzetir. Taşımakla yükümlü olduğu yükler vardır
sırtında. Görevleri ahlakın buyruklarına boyun eğmektir. Yaşadıkları hayat
kendi hayatları değildir. Hayatlarından vazgeçtiği için özgürlükleri yoktur.
Nietzsche’nin ‘’İhtiyar kadınların akşamları
anlattıkları masallara bile hayret duyarız. Ve kendimizce buna ebedi karanlık
deriz. Sanki hususi ve mahrem bir kapı varmışta öğrenmek isteyenlere oradan
bilgi dağıtılıyormuş gibi halka ve onun vecizelerine inanırız.’’ düşüncesi
sürü insanına bir göndermedir. Ve ona göre ‘’Tanrıya
yakarı özünde hiçbir kişisel düşüncesi olmayan ruh yüksekliği nedir bilmeyen ya
da böyle bir yüksekliği fark etmeden yaşayıp giden insanlar için icat
edilmiştir.’’ Luther’e gönderme yapmayı da ihmal etmez Nietzsche ‘’ Luther doğru biçimde ‘Bilge insanlar
olmazsa tanrının kendide olmaz’ dedi. Ama ‘Alıklar olmasa tanrı daha bile az
var olurdu.’ Bizim için Luther bunu söylemedi.’’‘’ Sürüden birçoklarını ayartmak için
geldim. Halk ve sürü varsın bana kızsın. Çobanlar Zerdüşt’e haydut desin. Ben
onlara çoban diyorum. Onlar kendilerine iyiler ve adiller diyor. Ben onlara
çoban diyorum; ama onlar kendilerine hak dininin müminleri diyor.’’
Özgür insan
devenin aslana dönüştüğü ruhun ikinci değişimini temsil eder. Sürüden ve
sürünün ahlakından kopan ben istiyorum diyebilen gerçeklikte olan geleneği
ahlakı sorgulayan bunların değersiz olduğunu söyleyen ve yeni bir doğru
yaratmayan tiptir. Geleneğin dayattığı değerleri reddettiği için aslan denir.
Özgür insan sorgulayan insandır. Farkında olan insandır. Aslında değer sanılan
şeylerin değer olmadığını keşfeder. Bu durum trajiktir. Çünkü özgür insanın
gücü değer sanılanları yıkmaya yetse de yeni değer oluşturmaya yetmez.
Karşımızda gelenekten ve ahlaktan kopmuş insan tipleri görürüz. İlk adım büyük
kopmadır. Boşunalık duygusu başlar. Bu değerlerin anlam verecek şeylerin
olmamasıdır.Ancak Nietzsche’’ Boş inançlı
kişi dindar kişiyle karşılaştırıldığında her zaman için çok daha fazla
kişidir.’’der. Nihilizm bir ara dönemdir. Pek azları başka aşamaya
geçer. Tanrı öldü düşüncesi insanların artık geçmek durumunda olduğu yeni
aşamayı ifade eder. Yeni olacak şey üst insan varlığına hizmettir.
Trajik insan
kendi olmaya çalışan kendi gözleriyle görmek isteyen insan tipidir. Hiçbir
doğru yargısı yüklü değildir. Bunlara çocuk figürü yükler. Kendi sorgular kendi
olma yolundadır. Yaşama bütünüyle evet diyebilen insan tipidir. Bu her şeye
evet demek anlamına gelmez. Yaşamı olduğu gibi seven insan tipidir. Kendi
değerlendirmeleri olan insan tipidir. Bu yüzden bunlar çok azdır. Dünyanın
anlamla doldurulması yaratıcı insanın eseridir. ‘’İyilere ve doğrulara bakın! En çok kimden nefret ediyorlar? Kendi değer
levhalarını parçalayandan, bozandan, yasa bozandan: oysa o yaratıcıdır.’’ diyerek trajik insana bakış açısını ortaya koymuştur. ‘’ Yukarılara çıkmak istiyorsanız, kendi
bacaklarınızı kullanmalısınız! Kendinizi
taşıtmayınız, yabancıların sırtına kafasına basmayınız!’’ Trajik
insan doğru olmayan şeyi kendiliğinden yapmayan insan tipidir. Doğru olmayan
bir şeyi yapmak kişinin kendine saygısıyla ilgilidir. Yaratıcı insan kendiyle
gurur duyan kendisi olmaktan övünen kişidir.
Üst insan
düşüncesi değerin bu dünyadaki yeri olması hayatın niteliksel anlamıyla
geliştirilmesi ve yüceltilmesini ifade eder. Yine Nietzsche’nin’’ Tanrı öldü: Ne var ki insanlığın tutumu
yüzünden daha binlerce yıl gölgesinin göründüğü mağarada olabilir. Biz onun
gölgesini de alt etmeliyiz.’’ ve ‘’ İnsan tanrıya akmayı durdurur durdurmaz daha çok yükselecek.’’Sözleri öneri niteliğindedir. ‘’
İnsanlığı saf yeni bulgularla yeniden kurtarılan bir doğa ile doğallaştırmaya
ne zaman başlayacağız.’ diye sorar. ‘’Tanrının türbeleri mezarları değil de nedir bu kiliseler?’’ sözü onun düşüncelerini açıkça gözler önüne serer. Bedeni küçümseyenleri
de unutmamıştır Nietzsche ‘’ Bedeni
küçümseyenler sizin yolunuzdan gitmiyorum. Siz bence insanüstüne köprü
değilsiniz.’’‘’Bana gölge gibi gelen insanüstünün güzelliğiydi. Ah
kardeşlerim Tanrılardan artık bana ne!’’
Nietzsche’nin doğalcı insan düşüncesine göre
insan özü itibariyle iyi değildir kötüdür. Bununla birlikte insanlar
yüzyıllardır insanın iyi bir varlık tarafından özel olarak yaratılmış eşsiz bir
türün üyesi olduğu ve Tanrı’nın insanı yerleştirmiş olduğu evrenin teleolojik
bir sistem meydana getirdiği kurgusu ya da hipoteziyle bastırmıştır. Bilim bu
kurgu ya da rasyonelleştirmelerin yanlış veya temelsiz olduğunu göstermiştir.
İnsanın tanrı tarafından yaratılmış özel bir varlık olduğu ya da evrende bir
düzen bulunduğu fikrinin yalnızca masaldan başka bir şey olmadığı bilgisi
insanların karşı koyuşuna ve ondan habersiz olma arzusuna rağmen bilincimizi
adeta zorlayacaktır. Nietzsche bunu şöyle belirtir: ‘’Ah, dünyada acıyanların deliliklerinden
daha büyük delilikler nerede görülmüştür? Ve dünyada acıyanların deliliklerinden
daha çok acı doğurmuş ne vardır? Yazık bütün o seven ama acımaların üstüne
çıkamayan kişilere! Bir gün bana şöyle dedi şeytan: ‘Tanrının dahi kendi
cehennemi vardır bu insana sevgisidir’ Ve şöyle dediğini işittim geçenlerde
‘Tanrı öldü, insana acımasından öldü Tanrı.’’’ ve yine başka bir
deyişi: ‘’ Tanrı bizi sever, çünkü
yaratan o bizi. Bunun üzerine ama Tanrıyı insan yarattı der incelmiş kişi.
Kendi tasarladığını sevmesi gerekmez mi? Tanrıyı kendisi yarattı diye şimdi onu
yadsıması mı gerek. Bu çıkarım aksıyor bunda şeytanın parmağı var.’’
Galileo Copernicus sonrasında Darwin’le sonuçlanan bir süreç var. Darwin’in önemli olduğunu görür ama Darwinistleri sevmez. Evrim teorisi Tanrı’nın gereksizliğini gösterir ama Darwin’in kanıtladığı gerçeği takip edecek cesareti yoktur der. Tanrıyı biz yarattık ve onu öldürdük. Kesin ve açık doğruya ulaşmak için Tanrıya ihtiyacın yoktur. Descartes bu noktadan başlar. Önce her şeyden şüphe duyar. Şüphe ettiğimden şüphe edemem. Düşünüyorum o halde varım sonucuna ulaşır. Spinoza ise bilme konusundaki yeterliliğe Tanrı dahi engel olamaz diye düşünür. İnsanın hakikate ulaşması için Tanrıya gerek yoktur. Tanrı istese bile şeylerin yapısına aykırı şeyler yaratamaz der. Yani dünyanın varlığı için Tanrıya ihtiyaç yoktur, dünya kendi yapısı içinde kendi kendine işlemeye yeterlidir. Bunun için Tanrıya ihtiyaç olmadığı gibi Tanrı bunu olduğundan farklı işletemez. Dünyanın yerli yerinde olması için Tanrıya gerek yoktur. Dünyanın işleyişi konusundaki bilgi için dünyanın kendi düzenli işleyişiyle anlama yetisinin ona uygunluğu yeterlidir diye düşünür. Buna aykırı şey anlama yetisinin dışında kalacaktır. Dünya hakkında bilginin oluşması için tanrısal edime gerek olmadığı gibi Tanrı bunu çelecek bir şey yapamaz. Hume ise iyi ve ahlaklı olmak için Tanrıya ihtiyaç yoktur diye düşünür. Bunu kendi özgürlük olanağımla sağlayabilirim der. Her bir insan için geçerli olabilecek özgür erdemlilik olanakları vardır başka birine ihtiyaç yoktur. Kendi bilgime dayanarak kendime yasa koyabilirim Tanrıya gerek yoktur diye düşünür.
Galileo Copernicus sonrasında Darwin’le sonuçlanan bir süreç var. Darwin’in önemli olduğunu görür ama Darwinistleri sevmez. Evrim teorisi Tanrı’nın gereksizliğini gösterir ama Darwin’in kanıtladığı gerçeği takip edecek cesareti yoktur der. Tanrıyı biz yarattık ve onu öldürdük. Kesin ve açık doğruya ulaşmak için Tanrıya ihtiyacın yoktur. Descartes bu noktadan başlar. Önce her şeyden şüphe duyar. Şüphe ettiğimden şüphe edemem. Düşünüyorum o halde varım sonucuna ulaşır. Spinoza ise bilme konusundaki yeterliliğe Tanrı dahi engel olamaz diye düşünür. İnsanın hakikate ulaşması için Tanrıya gerek yoktur. Tanrı istese bile şeylerin yapısına aykırı şeyler yaratamaz der. Yani dünyanın varlığı için Tanrıya ihtiyaç yoktur, dünya kendi yapısı içinde kendi kendine işlemeye yeterlidir. Bunun için Tanrıya ihtiyaç olmadığı gibi Tanrı bunu olduğundan farklı işletemez. Dünyanın yerli yerinde olması için Tanrıya gerek yoktur. Dünyanın işleyişi konusundaki bilgi için dünyanın kendi düzenli işleyişiyle anlama yetisinin ona uygunluğu yeterlidir diye düşünür. Buna aykırı şey anlama yetisinin dışında kalacaktır. Dünya hakkında bilginin oluşması için tanrısal edime gerek olmadığı gibi Tanrı bunu çelecek bir şey yapamaz. Hume ise iyi ve ahlaklı olmak için Tanrıya ihtiyaç yoktur diye düşünür. Bunu kendi özgürlük olanağımla sağlayabilirim der. Her bir insan için geçerli olabilecek özgür erdemlilik olanakları vardır başka birine ihtiyaç yoktur. Kendi bilgime dayanarak kendime yasa koyabilirim Tanrıya gerek yoktur diye düşünür.
Gelelim konuyu anlamamıza yardımcı olacak
Zerdüşt kimdir sorusuna. Zerdüşt aslında Nietzsche’nin Avrupa ötesi göze sahip
olmak istemesinin dillendirilmesidir. Zerdüşt’ün hakikatin sahte yanlarıyla
sorunları vardır. Nietzsche geleceğin felsefesinden bahseder. O tanrısız bir
tanrısallık yaşamak ister. Zerdüşt Tanrı yoktur demez Tanrı öldü der. Ben
Tanrıyı çağdaşlarımın yüreklerinde ölü buldum der. Tanrı belli bir anlamda en
önemli şey olan benim ben hakikatim dememin bazı insanlarca ciddiye alınıp
işlenmesiyle ölmüştür. Din doğruyu bul der oysa. Nietzsche dini inançların entelektüel
bilincin kirlenmesiyle ve kendini başkalarına terk ettiğinde ortaya çıktığını
söyler. Din aklın alt edilmesiyle var oluş kazanmış korku ve ihtiyaçtan
doğmuştur. Gündelik hayatının boş ve monoton olduğunu düşünen insanlar dindar
olur. Huzursuzluk yaşayan insanlar çareyi dinde bulur. Nietzsche bu insanlara
özgür olmayı önerir.
Tanrının
ölümü modernizmin sonu veya eseri olduğuna inandığı nihilizmi ifade etmek üzere
anlam ve değerin kaybolması anlamında kullandığı deyimdir. Onun dünyayı ve
hayatın anlamını nihai gerçeklik olarak Tanrıya müracaat etmek suretiyle
açıklama gayretleriyle seçkinleşen geleneksel dini ve metafizik düşünmede
yaşamın kültürel ve entelektüel için kullandığı ifade veya verdiği ilandır.
‘’Sabahın aydınlık saatlerinde fener yakıp
pazarın ortasında koşan deli Tanrıyı arıyorum diye bağırır.’’ Bu
Tanrı inancının yitirilişinin kamusal dünyaya indiğini anlatır. Deli adamın
erken gelmişim zamanım gelmemiş olay insanların kulağına ulaşmamış düşüncesi
için deli adamın son sözlerine bakabiliriz.
‘’ Edimler gerçekleştirilmiş olmalarına rağmen görülmek ve duyulmak için zaman
isterler. Bu olayda onlar için en uzaktaki yıldızdan daha uzaktır oysa bunu
yapan ta kendileridir.’’
Tanrının
ölümünden sonra artık insan varlığına değer ve anlam verebilecek merkez
kalmamıştır. Tanrının ölümü anlam ve değerin kaybolmasıdır.’’ Bütün tanrılar ölmüştür şimdi istiyoruz ki insanüstü yaşasın.’’ ‘’Bir zamanlar uzak denizlere
bakarken Tanrı denirdi fakat şimdi size insanüstü demeyi öğretiyorum. Tanrı bir
düştür fakat isterim ki düşünüz yaratıcı iradenizi geçmesin. Bir tanrı
yaratabilir misiniz? Öyleyse bana tanrı lafı etmeyin ama pekala insanüstü
yaratabilirdiniz. Belki bizzat siz olamazsınız kardeşlerim; fakat kendinizi
insanüstünün babaları ve dedeleri haline getirebilirsiniz. Sizin en iyi
yaratmanız bu olmalı. Tanrı bir düştür fakat isterim ki düşünüz düşünme yeteneğinizle
sınırlı olsun. Bir Tanrı düşünebilir misiniz? Fakat gerçek iradeniz her şeyi
insan için düşünmesi örmesi duyması mümkün bir şekle getirmeye çalışmalı. Kendi
duygularınızı sonuna kadar düşünmelisiniz. Dünya dediğiniz şeyi siz
yaratmalısınız. O bizzat sizin aklınız iradeniz hayaliniz sevginiz olmalı.
Gerçekten ey anlayanlar bu size mutluluk vermeli. Ey anlayanlar bu ümitten
yoksun olarak hayata nasıl dayanabileceksiniz? Siz ne kavranması olanaksız ne
de akla uygun olmayan şeyler için doğmuş olabilirsiniz. Fakat dostlarım size
yüreğimi tam açayım: Eğer Tanrılar var olsaydı ben Tanrı olmamaya nasıl
dayanabilirdim. O halde Tanrı yoktur. Bu sonuca tam olarak vardım. Şimdi o beni
çekiyor.’’ sözleri Nietzsche anlamamıza çok yardımcı olacaktır. Modern
zamanlarda insan eski değerini kaybedince modern insan için geride sadece
kendinin hiçliği kalmıştır. Bu ölüm hristiyanlık tarihinin en büyük olayı olup
beraberinde diğer bütün tanrıların, Platonik ideaların ve metafiziğinde sonunun
geldiğini ifade eder. Bu açıdan nihilizm hayatın kendi başına koşulsuz koşul
olduğunun bilinmesine karşı koymaktan başka bir şey değildir. O, Tanrının ölümü
ve nihilizmle ifade edilen değersizlik hissine varoluşun kapsayıcı karakterinin
amaç, birlik veya hakikat yoluyla yorumlanamayacağı bilinciyle ulaşıldığını
söyler.
Heiddeger’e göre
duyu üstü dünya etkin gücünden yoksundur. Metafizik yani Platonizm olarak
anlaşılan Batı felsefesi sonuna ulaşmıştır. Tanrı öldü sözüyse nihilizmin
yayılmasını teyit eder.
Tanrının ölümü
ne dünyaya ne insan eylemine sonuç yüklenemeyeceğini ima eder. Hayatın
teleolojik yorumu akıl ve iyinin artık birbirinin teminatı olmadığını ifade
eder. Tanrı öldü tarihsel kadere ilişkin bir teşhistir.
Tüm değerlerin
yeniden değerlendirilmesi, Hristiyan ahlakının örtüsünün açılması, nihilizm
Tanrının ölümünün ayrılmaz parçalarıdır. Mesele basit bir ateizm değildir,
ateizm bir inanç Tanrının ölümü ise bir olaydır. Tanrı öldü derken Avrupa
kültürü ve uygarlığının geri döndürülemez biçimde değiştiren tarihsel olayı
kasteder. Bu bir dünya hayat yorumunun değişimidir. Tanrının ölümü ne dünya ne
insan eylemine bir ereksellik atfedilemeyeceğini belirtir. Tanrının ölümünden
sonrası daha büyük sıkıntıdır. Nietzsche acıyı bertaraf etmek yerine
olumlamanın yanında bizzat düşüncenin de acı olduğunu olumlamamızı söyler.
Tanrının ölümü bir yaşam biçimini bunca
zaman ayakta tutan değerlerin kendilerini duyarsız hale getirdiğinin farkına
varılmasıdır.

içerik olarak da görsel olarak güzel hazırlanmış arkadaşım... :)
YanıtlaSilNietzsche'nin Tanrının varlığını derinlemesine incelemesini güzel bir şekilde yansıtılmış. Yazı dilinin anlaşılır, sade olması ve farklı perspektiflerden yararlanılması da sunumuna güzellik katmış başarılı buldum tebrikler ateş parçası :)
YanıtlaSilGüzel bir inceleme olmasına rağmen hem kaynakça hem de kaynak kullanımı ve değerlendirmesinde eksikler bulunmaktadır. Ancak araştırma Nietzsche'nin eserleri açısından başarılıdır...
YanıtlaSilKonuyu asıl muhattabından ele aldığın için tebrik ediyorum gayet başarılı ve anlaşılır bir calışma.
YanıtlaSilteşekkür ediyorum arkadaşlarım :)
YanıtlaSilElinize Sağlık, keyifle okudum, kısa ama net olmuş bence.
YanıtlaSilWhy is the gambling industry so volatile? | DRMCD
YanıtlaSilA casino 경상북도 출장안마 is a slot machine that can be 양산 출장샵 used by hundreds of players 강릉 출장안마 worldwide. And it's not always easy 강원도 출장샵 to spot 수원 출장마사지 a winner if it's